Dokunma Duyusu ve İşlemleme Problemleri

                Bir dönem sosyal medyada çimlere basamayan bebeklerin videosu çok popüler olmuştu. Videoyu hatırlarsanız, ayakları çimenlere yaklaştırılan bebekler çimlere basmamak için ayaklarını yukarı kaldırıyor hatta o kadar ki bazıları ayaklarını kaçırmak için şpagat açıyordu. Komik ve bir o kadar ilginç bir görüntü tabi fakat bu fenomenin sebebi ne olabilir? Bu yazımızda bu fenomenin sebebini “duyusal işlemleme ve duyu bütünlüğü” açısından inceleyelim istedik.

                Daha önce @eskisehirduyubutunleme adlı instagram hesabımızdaki bir gönderimizde modülasyon becerimizden bahsetmiştik (bkz: https://www.instagram.com/p/B1-_5CMAQhX/?utm_source=ig_web_copy_link). Çevreden ve vücudumuzdan gelen her duyu uyaranı, o duyunun ilgili almaç (reseptör) organları tarafından elektrik potansiyellerine dönüştürülerek, sinirler aracılığı ile beyindeki ilgili merkezlere gönderilir. Bu işlem sırasında ise elektrik sinyalleri, önem derecelerine göre yükseltilip alçaltılır. Böylece bizim için önemli olan ya da acil reaksiyon verilmesi gereken duyular ön plana çıkarken, önemsiz olanlar ise filtrelenir ve hissedilmez. Böylece çevreden gelen uyaranlara; fiziksel, sosyal ve duygusal olarak doğru yanıtlar verebiliriz. Bu sürece duyuların modülasyonu denir.

                Dokunma (Taktil) duyusu da bu süreçten ayrı değildir. Derimizde bulunan çeşitli almaç hücreleri, çevreden gelen hafif dokunma, derin basınç, titreşim, ısı ve hareket (derinin gerilimi gibi) uyaranların işlemlenmesinin, duyusal işlemlemede önemli bir yeri vardır. Dokunma duyusunun beyinde işlenilmesi hamileliğin 8-14. haftalarında başlar. Fiziksel, mental ve duygusal davranışlarımızın oluşturulmasında da büyük bir rol oynar. Her birimiz, doğumumuzdan itibaren her anlamda fiziksel mental ve duygusal olarak organize olabilmemiz ve fonksiyonel kalabilmemiz için dokunsal uyarana ihtiyaç duyarız. Sevdiğimiz birinin elimizi ya da yüzümüzü okşaması bizi rahatlatıp mutlu ederken, bir sinek ya da böceğin kolumuzda gezinmesinden tiksinti ya da ürküntü duyarız ve alarm haline geçeriz. Bu yüzdendir ki dokunsal uyaranın sağlıklı olarak algılanıp, işlemlenip, uygun cevap açığa çıkarılabilmesi, bizi fiziksel, sosyal ve duygusal alanlarda fonksiyonel kılar.

                Peki tüm bunların video ile ilgisi nedir? Dokunsal uyaranın modülasyonunda görülen problemlerde kişiler dokunma uyaranına aşırı cevap (duyarlılık) ya da yetersiz cevap (duyarsızlık) verebilirler. Yani dokunma uyaranı gereğinden fazlaymış gibi algılanabilir ya da yeterince yükseltilemeyip filtrelenir ve algılanmaz. Videodaki çocuklar, çimlerin temasına fazla ve fonksiyonel olmayan bir reaksiyon göstermektedirler. Yani dokunma duyusuna karşı duyarlıdırlar.

                Ama videoda çimenlere dokunmadığı halde ayaklarını kaldıran bebekler de görüyoruz, bu neden oluyor? İşte tam da bu noktada ek bir bilgi vermek gerekir: Dokunma duyusunun bir özelliği olarak dokunmaya verilen cevaplar, dokunmanın kendisine olduğu kadar dokunmanın beklentisi ya da ihtimaline karşı da açığa çıkabilir. Kendinizi düşünün: bir yabancı size fiziksel olarak çok fazla yaklaşırsa, ondan bir adım uzaklaşırsınız, o anda uzaklaşamazsanız da kendinizi rahatsız hissedersiniz. Çünkü yabancının temasının size zarar verip vermeyeceğini bilmemektesiniz ve bu temasın “beklentisi” bile sizi temastan kaçınmaya zorlar. Videoda izlediğimiz bebekler de ayakları çimlere dokunmasa bile, çimlerin onlara sağladığı (sağlayacaklarını öngördükleri) uyarana karşı duyarlılık cevabı vermektedirler. Yani bu bebekler için çimenler bir yabancıdır. Öngördükleri dokunsal uyarana karşı da duyarlı oldukları için bu temastan kaçınmaktadırlar.

                Taktil defans da dediğimiz bu durumla düşündüğümüzden daha fazla karşılaşıyor olabiliriz. Bazı çocuklar, videodaki bebeklerin çimenlere verdikleri reaksiyonun benzerini birçok başka uyaran kaynağına verebilirler. Bunlara birkaç örnek verecek olursak:

  • Kişilerin temasına karşı duygusal ve davranışsal olarak olumsuz yaklaşabilirler, kendisine dokunulmasını istemez ve rahatsız olabilirler. Dokunulan yerlerini ovalar.
  • Başkaları yakınına geldiğinde rahatsız hissedebilir ya da korkabilirler.
  • Arkasından yaklaşıldığında korkabilir ya da rahatsız olabilirler. Görsel olarak hakim olmadığı, göremediği bir temasa olumsuz cevap verebilirler.
  • Parklarda diğer çocukların temasından tedirginlik hissedeceği için oyuna katılmakta ve sosyal etkileşim içine girmekte zorlanabilirler. Bu çocuklar bildikleri bir ortamda ya da tanıdığı çocuklarla/kişilerle oyun oynarlarken daha rahattırlar.
  • Dokunulmaktan çok birinin ona sarılmasını tercih edebilirler.
  • Giysilerin belli kısımları onu rahatsız edebilir. Örneğin çorapların dikiş yerlerinden rahatsız olarak çorap giymeyi reddedebilirler.
  • Belirli dokudaki yiyecekleri yerken zorlanırlar ya da yemek istemeyebilirler. İçinde tortu olan yiyecek ya da içecekleri sevmezler. Örneğin bu çocuklar muhallebi yiyebilirken sütlaç yemeyi sevmeyebilir.
  • Yüzlerinin yıkanmasından, saçlarının taranmasından, tırnaklarının kesilmesinden hoşlanmayabilirler. Genel olarak banyo yapmaktan kaçınma görülebilir. Havuz aktivitelerinde rahattırlar ama banyoda sıkıntı yaşayabilirler. Duş başlığından akan su onlarda üzerlerinde karıncalar yürüyor ya da her yerine iğneler batıyor hissi yaratır.
  • Giysileri ıslandıklarında hemen değiştirilmesini isteyebilir. Değiştiremezse aşırı tepki verir.

                Peki ya dokunma duyusuna karşı duyarsızlığı olanlar? Hatırlarsanız dokunma duyusunu yeterince yükseltemeyip, algılayamayan ve bu sebeple dokunma uyaranına uygun cevap açığa çıkaramayan çocuklardan da bahsetmiştik. Onların açığa çıkarabileceği davranışlara da birkaç örnek verelim. Duyarsızlık cevapları iki şekilde açığa çıkabilir: Kayıtsızlık ve arayış. Kayıtsız cevapları olan çocuklar:

  • Yoğun olmadığı sürece dokunma uyaranına cevapsız kalabilir.
  • Akan burnunun ya da dağınık saçının farkına varmayabilir.
  • Kıyafetlerindeki düzensizlikleri fark etmeyebilir. Mesela kazağının bir kolunun yukarıda bir kolunun yukarıda olduğunu fark edemeyebilir ve düzeltmeyebilir.
  • Hayvanları severken fazla sıkabilir ya da sert dokunabilir. Arkadaşlarını da bu yolla incitebilir ama bunu şiddet amaçlı yapmaz.
  • Bir şeylere takıldığını, çarptığını ya da düşürdüğünü hissetmeyebilir.

 

Arayış cevabı olan çocuklar ise:

  • Uygun olan olmayan her şeyi ağızlarına götürebilir.
  • Kalemi çok bastırarak yazı yazabilirler/boya yapabilirler.
  • Kaşınan yerlerini çok şiddetli kaşıyabilirler.
  • Dişlerini çok sert fırçalayabilirler.
  • Sıkı kıyafetler giymekten hoşlanabilirler.

                Yazımızın sonuna gelirken bir noktayı tekrar hatırlatmak gerekir: Yazının başında belirttiğim gibi bahsedilen tüm durumlar duyu bütünlüğü açısından yorumlanmıştır. Yani örnek verdiğimiz tüm durumlara, başka bozukluklar da yol açabilir. Mesela daha önceden yaşanmış belli travmalar da bu durumlara sebebiyet verebilir. Sosyal kaygı bozukluğu yaşayan bir çocuk da parkta oynanan oyunlara katılmakta tedirginlik gösterebilir. Bu noktada durumu psikolojik açıdan incelemek gerekmektedir ve böyle durumlarda psikolojik müdahaleler gereklidir. O nedenle çocuğun iyi değerlendirilip, sorunun iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Böylece disiplinler arası iletişim sağlanabilip doğru müdahaleler mümkün kılınabilir.

 

Kaynaklar:

·The Sensory Defensive Child: When the World is Too Bright, Noisy, and Too Close for Comfort, 2017